Prenses Süreyya
- Tuğbanur Eroğlu

- 9 Kas 2019
- 1 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 16 Kas

Son İran Şahı Muhammed Rıza Pehlevi’nin ikinci eşi Prenses Süreyya’nın hikayesi, sadece bir aşkın değil; sistemin, iktidarın ve ataerkil düzenin gölgesinde ezilen bir kadının direnişidir.
Çocuğu olmadığı için krallığın, toplumun ve siyasetin baskısı altına alınmış; bir ulusun kaderine indirgenmiş, “kadın” değil, “varis doğuracak beden” olarak görülmüştür.
Oysa Süreyya bir kraliçeden öteydi: duyarlı, zarif, özgürlük ve sanat sevdalısı bir kadındı. Tahtın altın parıltısını, yalnızlıkla, suçlulukla ve baskıyla çevrili bir hayatı reddetti ve kendi yolunu çizdi. Her şeye rağmen kendine ait olmayan bir hayattan çekilip gitti. Sessizce, ama onurluca. Kraliçelikten vazgeçti; kendi ruhunu, kendi iradesini seçti.
Bugün onun hikayesi, hâlâ aynı baskılarla yüzleşen milyonlarca kadının yankısı. Adına “görev”, “namus”, “gelenek” denilen zincirlerle bastırılan, görünmez kılınan, susturulan kadınların sesi. Bazen saraylarda, bazen sokaklarda, bazen bir evin sessiz odasında yaşanan aynı hikaye…
Yukarıdaki bu resim, hikayesini okuyunca beni derinden etkileyen Prenses Süreyya’ya ve onca baskıya, zorluğa, psikolojik ve fiziksel şiddete, istismara rağmen kendi hayatını başkalarının ellerine bırakmadan yaşamaktan vazgeçmeyen tüm kadınların anısına. Kırılmış ama eğilmemiş, susturulmuş susmak zorunda kalmış ama silinmemiş tüm kadınlara. 🌹




Bunu okuduktan sonra tüylerim diken diken oldu… bazen onca imkana rağmen hayallerimi ertelemem ve sırf içsel korkularım yüzünden ilerlememi sabote etmem hiç doğru değil. Bunu kendime itiraf ediyorum. Ama insanım sonuçta ve adım atmak için bazen kendimi ittirmem gerekebilir. Prenses Süreyya’nın hatırına…