top of page

Narcissus ve Ekho

  • Yazarın fotoğrafı: Tuğbanur Eroğlu
    Tuğbanur Eroğlu
  • 8 Kas
  • 3 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 16 Kas

ree

Bu yazıya uygun bir resmim yok sanırken, tee seneler önce 2007 ‘de yaptığım bir yağlı boya tablo geldi aklıma. Hatta yaptığım ilk üç resimden biri kendisi. Hemen annemi arayıp bana şunun fotoğrafını güzelce çekip atarmısın diye sordum. Şuan ben bunları yazarken hala uğraşıyorlar babamla güzel bir fotoğrafını çekebilmek için:)


Bu yazıyı yazmamı dürtükleyenler ise aldığım Psikomitoloji dersleri ve bir pazar günü kahvaltı hazırlığı yaparken sevdiceğimin elinde koca bir nergis buketiyle gelişi. Demem o ki bugünkü konumuz Narcissus yani Nergis çiçeğine adını veren mitolojik kahramanı değil, ona aşık olan Ekho:) Accuk ters köşe oldu.🤭 Fakat sürekli etrafımızda dolanan Narsistlerden bıkmış bir çoğunluk olarak, biraz da etrafımızda neden dolandıklarını değil, neden buna bir fırsat yarattığımızı, bu senaryoda biz nerede duruyoruzu görelim istedim. Dışarıyı anlamak için önce içeriye bakmalıyız çünkü. O zaman gelsin Narcissus ve Ekho 🌼


Eve geldiği günden beri birazcık ilgimiz üzerinden uzaklaştı mı anında yoğun kokular saldığına yemin edebilirim ama kanıtlayamam. İlla ki arada bir dönüp kendisine baktırıyor ve sohbetimizi bölüp “nasıl güzel kokuyor görüyor musuuuğğn!!” diye kendisinden bahsettiriyor. Tam bir narsist ya!


ree

Narcissos’un hikayesine bu güzel çiçekler sayesinde hepiniz biraz hakimsiniz bence. Kendi güzelliğine kapılıp saatlerce kendisine bakmaktan nehire düşüp ölen yakışıklımıza hem üzülür, hem de öfkeleniriz. Çünkü hayatımıza aynı böyle bir narkissos (narsist) illa ki girmiştir.


Çünkü maalesef “her öz-değeri olmayan kişinin karşısına mutlaka ama mutlaka bir gün bir narsist çıkar.”


Bugün size Narkissos’u değil, onun güzelliğine kapılan masum görünümlü bir peri olmasının yanı sıra yapışkan, ancak başkası ile var olabilen, kendi libidinal yatırımını karşı tarafa yapan, aşkı neyi seviyorsa o şeyin müptelası olan, sadece onun sevdiği aktiviteleri yapıp kendi vaktinden çalan, kendisini bedensizleştiren, soranlara “Ben çok empatım yeağ” “Çok seviyorum, o yüzden” diye cevaplar vererek gizli narsisizminin farkında olmayan farklı bir patolojik vaka Ekho’nun hikayesini anlatmak istiyorum. Hayatımızdakilere “Narsist” yaftasını yapıştırmadan önce iğneyi başkasına, çuvaldızı kendimize diyerek hikayeye başlıyorum.


“…Kendisine söz söylendiği zaman susmak bilmeyen fakat ilk söze başlama kabiliyetinden de yoksun olan yankı sesli peri Ekho, paniğe kapılmış geyikleri av tuzağına doğru sürmekte olan Narkissos’u gördü. O zamanlarda Ekho, sırf sesten ibaret değildi, halen bir bedene sahipti. Fakat buna rağmen, her ne kadar konuşmayı çok seviyor olsa da şimdiki gibi konuşabiliyordu ancak. Yani biri bir şey söylediğinde, sadece son sözlerini tekrar edebiliyordu.


Ormanda yalnız halde dolaşmakta olan Narkissos’u görür görmez deliler gibi âşık oldu ve onu gizlice takip etmeye başladı. Onu takip ettikçe de aşkı daha bir alevleniyordu, meşalelerdeki sülfürün etkisiyle alevler her şeyi nasıl sarmalıyorsa aynen öyle yanıyordu işte. Ah ah, kaç defa oykayışçı bir sesle ona yaklaşip cilveli tatlı sözler söylemek istemişti nafile! Tabiatı onu durduruyordu ve söze başlamasına izin vermiyordu asla. Fakat buna rağmen, doğasının engel olduğu şeyi yapmak istiyordu. Tekrar edebileceği bir ses duymak için sabırsızca bekledi. Tesadüfen birgün oradan geçmekte olan sadık yoldaşlarından ayrı düşmüş olan bu delikanlı şöyle bağırdı: “Kimseler var mı burada?”


Ekho cevap verdi: “Burada!”


Afallaşmış halde etrafına bakındı Narkissos ve hiç kimseleri göremeyince de tekrar haykırdı: “Buraya gel!” Kızcağız seslenenin dediklerini aynen tekrar etti. O ise etrafı iyice kolaçan etmesine rağmen kimseyi göremeyince yine haykırdı: “Neden kaçıyorsun benden?” Kulaklarına kendi söylediği sözler aynen iade edildi. Kendininkiyle aynı olan bu sese aldanan Narkissos bir daha seslendi: “Haydi burada buluşalım!” Ve bu sözlerini doğrulamak için saklandığı ağaçlıktan fırlayarak heyecanla ona koştu ve âşık olduğu delikanlıya sarılmak için üzerine atıldı. Fakat delikanlı hızla kendini çekti ve ondan uzaklaşırken şöyle söyleniyordu: “Çek ellerini üzerimden! Sarmaş dolaş olamam ben! Ölürüm de ancak teslim olurum sana!”


Kalbi kırılmış olan yankı haline gelmiş peri, ormanın içlerine kaçtı, utanınç içinde kaybolmak için de yüzünü yaprakların arasına sakladı. O zamandan beridir de tenha mağaralarda yaşar. Reddedilmiş olmanın acısı aşk ateşini daha bir körüklüyor, daima uyanık olan kaygıları bedenini yakıp bitiriyordu. Zayıflık güzelliğini kurutuyor, vücudunun özsuyu havada dağılıyordu. Sesinden ve kemiklerinden başka bir şey kalmamıştı artık. Sesi olduğu gibi yaşamaktadır halen. Derler ki, kemikleri bir kaya şeklini aldı. O günden beridir meskeni ormanlardadır. Yani hayaller aleminde, bilinçdışında. Artık dağların üzerinde görünmez oldu, onu kimse göremez fakat bütün çağıranları işitir. Ondan arda kalan tek şey yaşayan yankıdır.

Yorumlar


Yorum yapmak ve yeni yazılarımdan haberdar olmak için abone ol.🎋

  • Behance
  • Youtube
  • Instagram
  • Etsy

© 2025 by Tuğbanur Eroğlu

bottom of page