top of page

Daphne ve Apollo

  • Yazarın fotoğrafı: Tuğbanur Eroğlu
    Tuğbanur Eroğlu
  • 5 Kas
  • 4 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 16 Kas


ree

Mitler, sadece eski zaman insanlarının hayal gücü değildir; bugünün insanının ruhuna hâlâ ışık tutan, sembollerle konuşan kadim rehberlerdir. Apollo ve Daphne hikâyesi de tam böyle: Dışarıdan bakınca bir aşk kovalamacası gibi görünür ama özünde, insan ruhunun en kadim çatışmalarından birini anlatır: eril bilinç ile dişil bilinçdışının karşılaşmasını.


Bu hikâyeyi okuduğumuzda, aslında insanın kendi içindeki çatışmaları görürüz. Çünkü aynı düğümler bugün de hâlâ ruhumuzun içindedir.


Psikomitoloji dersinde bu hikayeyi dinlerken öyle etkilendim ve izdüşümlerini hayatımın ta içinde buldum ki, yine koşa koşa atölyeye girip bu resme başladım. Resimdeki ağaç kabuklarını Yunan mitolojisinin başkenti Roma’dan toplamak ise büyük bir şanstı benim için:) Fakat o başka bir hikaye. Hazırsanız şimdi karşınızda Daphne ve Apollo!


(Fakat önceden uyarayım; Hikayeyi kadınsanız kendinizi Daphne yerine koyarak ya da erkekseniz Apollo yerine koyarak okumayın. İçimizde her ikisi de var. Bilinçdışına dalarken artık kadın erkek olarak değil, eril ve dişil, artı ve eksi, nötron ve proton olarak bakıyoruz. Çünkü bu dünya yaşadığımız dünyadan farklı.) Neyse, başlıyorum…


Güneş tanrısı Apollo, dev yılan Python’u öldürüp zafer sarhoşluğuyla dolaşırken, Eros’u oklarıyla oynarken görür ve onunla küçümseyici bir dille alay eder. (Bu an, aslında mitin kırılma noktasıdır. Çünkü ego, kendi gücüne fazla güvenip bilgelik yanını küçümsediğinde, kaderini kendi eliyle çağırır.)


Eros ise sen misin alay eden diyerek iki ok çıkarır: Biri Altın ok, aşkı başlatır. Diğeri ise Kurşun ok, aşkı uzaklaştırır; soğutur, kapatır.


Altın oku Apollo’ya saplar ve Apollo’nun iliklerine işler. Kurşun ok ise Daphne’nin kalbine. Biri ileri gitmeye zorlayan bir arzu, diğeri geri çekilme, kapanma, donmaya sebep olan.


Ve böylece trajedi başlar:

Apollo delicesine tutkulu bir aşka düşer;

Daphne ise ondan kaçar, ürperir, kapanır.


Ulaşılamaz Anima: Daphne


Daphne, Jungyen sembolizmde “ulaşılamaz anima” arketipidir. Erilin (Apollo’nun) içindeki dişil yanın yansıması… Fakat henüz erişilememiş, henüz bütünleşilmemiş, henüz işlenmemiş bir dişillik.


Daphne hem bağımsızlığına düşkün hem de kendi iç dünyasında korunaklı bir alanda yaşar. Aşka, evliliğe, bağlanmaya kayıtsızdır. Kendi doğasının özgür akışını kimsenin yönlendirmesine izin vermez.


Ama bu özgürlük, tamamen kendi özünden taşan bir varoluş değil; aynı zamanda içe kapanmanın, yaralanma korkusunun, “değişirsem kaybolurum” endişesinin bir sonucudur.


Daphne sadece ulaşılmaz olduğu için kaçmaz; aynı zamanda içindeki karmaşayı düzenleyemediği, kendi yönünü bulamadığı için kaçar. Bu karmaşayı bilen Apollo, benim de içimi titreten, mitin en sembolik cümlesini kurar:


“Ah o dağınık saçların azıcık toplansaydı!”


Semboller dilinde:

Baş = Animus, eril enerji, yani yön, irade, karar verme gücü. Güneşle ilişkilidir ki zaten Apollo’nun güneş tanrısı oluşu bu sebepten.

Saç = Düşünceler, dişil enerji, zihnin karmaşası, dağınıklığı, akışkanlığı.


Daphne’nin saçları dağınıktır çünkü düşünceleri dağınıktır. Kendi içindeki eril yanla (animusla) temas kuramaz. Dişil enerji yön bulamadığında ne olur: Donar. Tıpkı defne ağacının dört mevsim yeşil ama hareketsiz kalması gibi. Bu yüzden Daphne, Apollo’dan kaçar ama aslında kendi iç karmaşasından kaçmaktadır.


Parlak Bilincin Kör Noktası: Apollo


Apollo mitlerde bilgelik, şifa, ışık, kehanet ve düzen tanrısıdır. Her şeyi bilir. Ama kendini bilmez. Bu yüzden oyunu kaybeder.


Python’u öldürmesi, yani büyük ana arketipini yok etmesi, aslında dişil bilgelikle bağını koparmasıdır. Eril bilinç dişili anlamadan, onunla işbirliği yapmadan güç kullanırsa, bu güç bilgelik değil, baskı ve zorbalık olur.


Apollo’nun aşkı da böyledir:

Birleşmek değil, sahip olmak ister.

Yaklaşmak değil, kontrol etmek ister.

Sevmek değil, dizayn etmek ister.


Ve ego böyle bir aşkla karşılaşınca yanar. Işığının gücü kendi gözlerini kör eder.


Defne Ağacına Dönüşmek


Kaçamayacağını anlayan Daphne, sonunda babasına yalvarır: “Bu güzelliği al benden, beni değiştir!” Ve bir defne ağacına dönüşür.


Bu dönüşüm yüzeyde bir korunma gibi görünse de, arkasında çok daha derin bir gerçek saklıdır: Defne ağacı, değişimden korkmanın ve durağanlaşmanın sembolüdür.

Yaprak dökmez.

Hep yeşildir.

Hep canlı görünür.

Ama hareketsizdir.

Büyür ama dönüşmez, değişmez.


Daphne, ruhun kendini korumaya alırken aynı zamanda donmasıdır. Daphne bedenini kurtarır ama ruhunu saklar. Varlığını korur ama yaşam akışını durdurur. Bazen dönüşüm sandığımız şey, içimizdeki acıyı hissetmemek için kabuk bağlamaktır.


Apollo’nun Yenilgisi: Değişimi Reddeden Eril


Daphne defneye dönüştüğünde Apollo onu bu hâliyle de sever. Dallarını öper, sarılır, baş tacı eder. Fakat bu sevgi birleşme getirmez. Çünkü Apollo hâlâ kendi düşüncelerini değiştirememiştir. Mitin önemli ayrıntılarından biri şudur: Apollo’nun saçlarına asla makas değmemiştir. Bu, “düşüncelerimi değiştirmem, kalıplarım hep sabittir” diyen ego kafasının sembolüdür. Ego yeniliği sevmez. Bu yüzden Daphne’nin yapraklarını da sabitlemek ister:


“Benim saçlarım nasıl hep genç kalıyorsa, senin yaprakların da hep yeşil kalsın.”


Bu bir ilan değil, bir mühürdür. Değişmeyenin, sabit kalan enerjinin mührü. Ayrıca dallarından başına taç yapması ise Daphne’yi onurlandırmanın sembolü değil, elde edemediği zaferi ne yapıp edip, ağacın dallarıyla da olsa inatla elde etme çabasıdır.


Cupid’in Oklarının Simyasal Karşıtları


Cupid’in iki oku altın ve kurşun, aslında simyanın temel ikiliğini anlatır.


Altın ok= aşk, birleşme, dönüşüm arzusunu başlatır.

Kurşun ok = geri çeker, kapatır, öldürür, dondurur.


Simya der ki:

“Kurşunu altına dönüştürmek, insanın kendi gölgesini bilince çıkarmasıyla mümkündür.”


Daphne kurşundur. Kaçan, korkan, donan, kapalı.

Apollo altındır. Yanan, arzulayan, hükmetmek isteyen.


Fakat altın ve kurşun birbirine dokunmadıkça dönüşüm gerçekleşmez. Bu kutsal evlilik, kutsal birleşme dedikleridir. Ve bu hikâyede birleşme yoktur. Zaten bu mitin öğretisi de tam burada saklıdır: Eril ve dişil bütünleşmediğinde, iki taraf da kendi kaderine mahkum olur. Bu birleşme olmadan ruh eşini aramaya çıkmış birçok ruhun hüsrana uğraması bu sebeptendir. İkiz alev denilen şeyi de dışarda aramayın. O da bu iki dev enerjidir: Eril ve dişil. Bilinç ve Bilinçdışı.


Hepimizin içinde bir Apollo vardır: Parlak, Bilge olduğunu sanan, Kontrol eden, Aşkabile hükmetmeye çalışan, Ego’nun güneşi.


Ve hepimizin içinde bir Daphne vardır: Kaçan, Donan,

Ulaşılamaz, İçine kapanan, Güzelliğini koruyan ama gelişemeyen dişil yan.


Apollo ve Daphne’nin hikâyesi bize şunu hatırlatır:


Kendi Daphne’mizle yüzleşmeden, kendi Apollo’muzun gölgesini tanımadan bütün olamayız. Yani Bilinç ile bilinçdışı karşılaşmadan, eril ve dişil uzlaşmadan, insan kendi bütünlüğüne varamaz.


Daphne’nin kaçışı da, Apollo’nun kovalamacası da aslında aynıdır: ikisi de kendi iç çatışmalarından kaçmaktadır.


Hepimiz bir gün kendi Eros’umuzun attığı okla yüzleşiriz. Kimimiz Apollo gibi yanar, kimimiz Daphne gibi donar, ama asıl mesele okların bizi nereye götürdüğünü fark etmektir. Çünkü dönüşüm, ancak kendi içimizdeki iki farklı sesi aynı masaya oturttuğumuzda başlar. Ve bazen ağaç olup gövdelenmele değil, köklerimizi bulup harekete geçebilmeyi öğrenmekle büyürüz.🌱


Yorumlar


Yorum yapmak ve yeni yazılarımdan haberdar olmak için abone ol.🎋

  • Behance
  • Youtube
  • Instagram
  • Etsy

© 2025 by Tuğbanur Eroğlu

bottom of page